DOLAR 32,6025 0.38%
EURO 34,8291 0.26%
ALTIN 2.502,790,75
BITCOIN 21018615,69%
Siirt
19°

AÇIK

13:09

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

Av. Enes Aydın

Av. Enes Aydın

13 Nisan 2022 Çarşamba

    Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat Hakkı

    Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat Hakkı
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Koruma tedbirleri, temel hak ve özgürlükleri doğrudan etkilediğinde sıkı kurallara bağlanmıştır. Anayasaya göre yasal esaslar dışında kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ihlal edilen, herhangi haksız bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zararlar devlet tarafından karşılanmaktadır.

    Tazminat isteminde kişi karar veya hükümlerin kesinleştiğinin kendisine tebliğinden itibaren üç ay içerisinde tazminat isteminde bulunmalıdır. Karar ve hüküm kesinleştikten sonra ilgilisine tebliğ edilmemiş olsa dahi tazminat hakkı olan kişi kesinleşme tarihinden itibaren en geç bir yıl içerisinde tazminat talebinde bulunmalıdır. Bu süre hak düşürücü nitelikte olup söz konusu süre geçtikten sonra tazminat talep etmeyen kişinin tazminat isteme hakkı düşmektedir.

    Aşağıda belirttiğimiz şekilde hakları ihlal edilen kişiler tazminat talebinde bulunabilmektedir: 

    • Yasalarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen
    • Yasal gözaltı süresi içinde hâkim veya mahkeme heyeti önüne çıkarılmayan
    • Yasal hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma istekleri yerine getirilmeden tutuklananlar
    • Yasaya uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercileri önüne çıkarılmayan ve bu süre içerisinde hakkında hüküm verilmeyen
    • Yasaya uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlarına karar verilenler
    • Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için yasada öngörülen cezanın yalnızca para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu ceza ile cezalandırılan
    • Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hallerde söz ile açıklanmayanlar
    • Yakalanma ve tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen
    • Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde el konulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen
    • Yakalama veya tutuklama işlemine karşı yasada öngörülen başvuru olanaklarından yararlandırılmayan kişiler maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilmektedirler.

    Tazminat istemi zarar uğrayanın oturduğu yer Ağır Ceza Mahkemesinden talep edilerek karar bağlanır. Eğer o yer Ağır Ceza Mahkemesi tazminat konusu işlem ile ilişkili ise ve aynı yerde başka Ağır Ceza Mahkemesi Dairesi yoksa tazminat talebi en yakın Ağır Ceza Mahkemesine yapılır ve burada karar bağlanır.

    Devamını Oku

    ŞİRKET YÖNETİMİNE KAYYIM ATANMASI

    ŞİRKET YÖNETİMİNE KAYYIM ATANMASI
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bir şirketin faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlar ile ilgili olarak şirkete kayyım atanması yoluna başvurulabilmektedir. Bu tedbire hem soruşturma hem de kovuşturma evresinde başvurulabilmektedir. Şirket yönetimi için kayyım atanması el koymanın özel bir türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Kayyım atanması suretiyle şirketin malvarlığı denetim altında tutulmaktadır. Böylece söz konusu şirketin faaliyetleri durdurulmamış şirket çalışanları mağdur edilmemiş ve beraat kararı verildiği taktir de şirket zarara uğramamış olacaktır. Şirket yönetimine kayyım atanması yoluna başvurulabilmesi için aşağıda belirtiğimiz bulunması gerekmektedir.
    -Suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe nedenlerinin varlığı
    -Maddi gerçeğe ulaşılabilmesi için bu tedbire başvurulmasının gerekli olması
    -Katalog suçlardan biri işlenmelidir.
    İlgili karara hakim veya mahkeme tarafından karar verilmesi gerekmektedir. Atama kararında yönetim organın karar ve işlemlerinin geçerliliğinin kayyımın onayına bağlı kılındığı veya yönetim organın yetkililerinin ya da yönetim organlarının yetkilileri ile birlikte ortaklık payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinin tümüyle kayyıma verildiği açıkça belirtilir.
    Kayyım atamasına ilişkin karar ticaret sicili gazetesinde ve diğer uygun araçlarla ilan olunmaktadır.
    Yargıç veya mahkemenin kayyım hakkında takdir etmiş olduğu ücret şirket bütçesinden karşılanır. Ancak soruşturma veya kovuşturma neticesinde kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilir ise ücret olarak şirket bütçesinden ödenen paranın tamamı yasal faiziyle birlikte Devlet Hazinesinden karşılanır.
    İlgililer atanan kayyımın işlemlerine karşı görevli mahkemeye Medeni Kanun ve Ticaret Kanunu hükümlerince başvurabilmektedir.
    Atanan kayyımların görevleriyle ilgili iş ve işlemlerinden dolayı tazminat davaları Devlet aleyhine açılır. Devlet ödediği tazminattan dolayı görevini kötüye kullanan kayyımlara bir yıl içerisinde rücu eder.

    Devamını Oku

    ÇOCUKLARDA CEZA YARGILAMASI USULÜ

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Mevzuatta suç olarak öngörülen bir fiili gerçekleştirdiği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan veya gerçekleştirdiği fiilden ötürü hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuğa suça sürüklenen çocuk denmektedir.

    Suça sürüklenen çocuk hakkındaki soruşturma Çocuk Bürosunda görevli Cumhuriyet Savcısı tarafından bizzat yapılmaktadır. Çocuğun ifadesinin alınması veya çocuk hakkındaki diğer işlemler sırasında çocuğun yanında sosyal çalışma görevlisi bulundurulabilir.

    Ancak bu durumun zorunluluğu bulunmamaktadır. Cumhuriyet savcısı soruşturma sırasında gerekli görüldüğünde çocuk hakkında koruyucu ve destekleyici tedbirlerin alınmasını Çocuk hâkiminden isteyebilmektedir. Cumhuriyet Başsavcılıklarında Çocuk Bürosu kurulmaktadır.

    Cumhuriyet Başsavcısınca mevzuatta öngörülen nitelikleri mevcut olanlar arasından yeterli sayıda Cumhuriyet savcısı bu büroda görevlendirilmektedir. Gecikmesinde sakınca görülen durumlarda bu görevler çocuk bürosunda görevli olmayan cumhuriyet savcılarınca da yerine getirilebilmektedir.

    Çocuklarla ilgili kolluk görevi öncelikle kolluğun çocuk birimleri tarafında yerine getirilmektedir. Çocukların yetişkinler ile birlikte suç işlemesi durumunda soruşturma ve kovuşturma ayrı yürütülmektedir. Bu halde de çocuklar hakkında gerekli tedbirler uygulanmakla birlikte mahkeme gerek gördüğü takdirde çocuk hakkındaki yargılamayı genel mahkemedeki davanın sonucuna kadar bekletebilmektedir.

    Davaların beraber yürütülmesinin zorunlu görülmesi durumunda genel mahkemelerde yargılamanın her aşamasında mahkemelerin uygun görmesi koşulu ile birleştirme kararı verilebilmektedir. Bu takdirde birleştirilen davalar genel mahkemelerde görülmektedir. Mahkemeler ce çocuk yargıcı Çocuk Koruma Kanunda ve diğer Kanunlarda yer alan tedbirleri almak ile görevlidir.

    Çocuk Koruma Kanunu çocuklarla ile ilgili olarak yapılacak yargılamalarda iki tür mahkeme kurulması öngörülmektedir. Çocuklar hakkında açılan kamu davaları kanuni istisnalar saklı kalmak kaydı ile suçun ceza ve niteliğine göre Çocuk Mahkemeleri veya Çocuk Ağır Ceza Mahkemelerinde görülmektedir.   

    Devamını Oku

    ÇEVRENİN KASTEN KİRLETİLMESİ SUÇU

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu, Ceza Kanunumuzda Çevreye Karşı İşlenen Suçlar başlığı altında düzenlenmiştir. Çevrenin kasten kirletilmesi suçu tehlike suçu olarak düzenlenmektedir. Yani, çevreye bırakılan atık veya artıkların çevreye zarar verme ihtimallerinin olması suçun oluşması için yeterlidir. Suçu işleyen failin cezalandırılması için ayrıca çevreye zarar verilmesi şartı aranmamaktadır.

    İlgili Kanunlarla belirlenmiş teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kişi ve atık veya artıkları izinsiz olarak ülkeye sokan kişi faili olarak nitelendirilmektedir. İlgili kanunlarla belirlenmiş teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kişinin, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması öngörülmüştür. Atık veya artıkları izinsiz olarak ülkeye sokan kişinin ise bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması öngörülmektedir. Belirtmek gerekir ki atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi halinde verilecek cezalar iki katı kadar artırılır. Ayrıca tanımlanan fiillerin, insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıklarla ilgili olarak işlenmesi halinde ise fail veya failler hakkında beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına ve bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunmaktadır. Mevzu bahis edilen fiiller Tüzel kişiler tarafından gerçekleştirildiği taktirde sayılan fiillerden dolayı tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunmaktadır. Ceza Kanunumuzda tüzel kişiler hakkında iki türlü güvenlik tedbiri öngörülmüştür. Bunlardan İlki özel hukuk tüzel kişisinin faaliyet izninin iptal edilmesi, ikincisi ise işlenen suçtan menfaat temin eden tüzel kişi hakkında müsadere (işlenen bir suç ile ilgili belirli bazı eşya veya kazançların mülkiyetinin devlete aktarılması) hükümlerinin uygulanmasıdır.

    Devamını Oku

    TAŞINMAZ SATIŞ VAADİ SÖZLEŞMESİNİN UNSURLARI

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bu hafta ki köşe yazımızda, uygulamada sıklıkla karşılaştığımız taşınmazların tapu dairelerinde satış işlemi yapılmadan evvel oluşturulan satış vaadi sözleşmesinin, geçerli olabilmesi için taşıması gerekli olan unsurları ele alacağız.

    Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, bir taşınmazın satım sözleşmesinin yapılmasını isteme hakkı veren bir ön sözleşme niteliğindedir. Taraflar düzenledikleri bu ön sözleşme ile gerçekleştirecekleri esas sözleşmenin akdedilmesini hüküm ve garanti altına almak istemektedirler. Ön sözleşmenin yapılması ile taraflardan biri yükümlülüğünü yerine getirmediği takdirde diğer tarafın imtina edilen ifayı yerine getirilmesini talep hakkı doğacaktır.

    Öncelikle belirtmek gerekir ki tapusuz bir taşınmazın satış vaadine mevzu bahis edilmesi mümkün değildir.

    Taşınmazın belirli veya belirlenebilir olması da gerekmektedir. Belirli veyahut belirlenebilir nitelikte olmayan bir taşınmaza ilişkin yapılan satış vaadi sözleşmesi hüküm doğurmayacaktır.

    Satış bedelinin de sözleşmede belirlenmiş olması gerekmektedir.

    Belirtmek gerekir ki taşınmazın maliki olmayan kişinin de taşınmaza ilişkin satış vaadi sözleşmesi düzenlemesi mümkündür. Burada belirleyici olan esas satış sözleşmesi düzenlendiği anda taşınmazı vaadi eden kişinin bu taşınmazın maliki olmasıdır. Aksi takdirde taşınmaz satım sözleşmesi geçersiz olacaktır.

    Paylı mülkiyetin söz konusu olduğu bir taşınmazın payları belli ise, payın belli bir bölümüne veya tamamına ilişkin satış vaadi sözleşmesi geçerli olacaktır.

    Satış vaadi sözleşmesinin esas satış sözleşmesi açısından bağlayıcılık unsurunu taşıyabilmesi için kanunda belirtilmiş olan şekil şartına uygun olarak düzenlenmiş olması gerekmektedir. Noterlik Kanununda taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin geçerlilik kazanabilmesi için noterde düzenlenmesi gerektiği öngörülmüştür. Sözleşmenin tarafları noterde düzenlenecek ön sözleşme niteliğindeki satış vaadi sözleşmesi ile esas yapılacak olan satış sözleşmesini akdetme iradelerini ortaya koymaktadırlar.

    Önemli olan her iki tarafın iradesinin de açıkça ortaya konmasıdır. Tek taraflı bir irade beyanından oluşan herhangi bir belge satış vaadi sözleşmesi olarak değerlendirilmemektedir. Kanuni düzenlenme olmamasına karşın tapu sicil memurları veya muhafızları esas sözleşmeyi düzenlemeye yetkili oldukları için satım vaadi sözleşmesini de düzenleyebilmektedirler.

    Ayrıca satış vaadi tapu kütüğüne şerh edilmesini sözleşmeyi meydana getiren taraflardan herhangi biri talep edebilmektedir. Belirtmek gerekir ki Sözleşme noterde usulüne uygun olarak düzenlendiği takdirde tapu kütüğüne şerh edilmese dahi geçerli olacaktır. Fakat sözleşmenin tapu kütüğüne şerh edilmemesi halinde satış vaadi sözleşmesi ile kendisine taşınmazın satılacağı taahhüt edilen sözleşme tarafı tapu kütüğündeki kayıtlara dayanarak işlem yapan ve iyiniyetli üçüncü kişilere karşı herhangi bir hak iddiasında bulunamaz. Sözleşme tapuya şerh edilirse üçüncü kişilere karşı da satış vaadi sözleşmesinden kazanılan hak ileri sürülebilmektedir.

    Devamını Oku