DOLAR 32,3803 -0.19%
EURO 34,7883 0.1%
ALTIN 2.434,92-0,14
BITCOIN 2041835-1,05%
Siirt
25°

AZ BULUTLU

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Nihat Mehmetoğlu

Nihat Mehmetoğlu

03 Mart 2022 Perşembe

    ZİHİNSEL KÖLELİK

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    19 Haziran 1862’de Amerika’da bedensel kölelik resmen kaldırıldı. Ancak zihinsel kölelik tüm dünyada var olmaya devam etti. Sistemli ve programlı bir biçimde insanların beyni kafeslere hapsedildi. Eskiden elleri, ayakları zincirlenmiş; hürriyetleri ellerinden alınmış köleler vardı. En temel yaşamsal hakları dahi yoktu. Şimdi ise elleri ve ayakları serbest, sonuna kadar hür olduklarını zanneden, zihinleri zincirlenmiş; kalpleri prangalanmış; nereye gittiği, ne yaptığı, amacı ve hedefi belirsiz, idealsiz, sessiz, renksiz, kokusuz yığınlar kol geziyor. Birey olarak muamele gören insanlar artık yığın, kitle gibi istatiksel verilerle tanımlanıyor ve öylece muhatap alınıyor.

    Söz gelimi günümüzde yediden yetmişe, beşikteki bebekten bastonlu dedeye, nineye kadar hepimiz, sosyal medya denilen girdabın içinde tutsak bir yaşam sürüyoruz. Boğuluyoruz, farkında değiliz. Can çekişiyoruz fakat hissetmiyoruz. Çünkü hislerimiz de esaret altında. Bu öyle bir şey ki yalnızca gözlerimizi bağlamakla kalmıyor, aynı zamanda kulaklarımızı tıkıyor ve hatta ellerimizi ve ayaklarımızı dahi kilitliyor. Üstelik kalplerimize ve beyinlerimize de gem vuruyor. Yani aslında bizi hayattan, sevdiklerimizden, etrafımızdaki tüm güzelliklerden koparıyor. Bizi gözümüzün önündeki doğal zenginliklerden soyutlayıp, sahte ve düzmece olan, “sanal” denilen sürreal bir alem ile oyalıyor. Bunu yaparken neyimizi elimizden almıyor ki! Zamanımızı çalıyor bizden. Duygularımızı, düşüncelerimizi, hayallerimizi, yaratıcılığımızı kısacası bizi biz eden tüm hususiyetlerimizi bir fırtına gibi üfleyip uçuruyor avuçlarımızdan…

    Zamanın birinde kral, sarayını dolaşmak isteyen birine içi yağ dolu bir kaşığı ağzına koyup yağı dökmemek şartıyla gezmesine izin vermiş. Adam, kaşığın içindeki yağa öylesine dikkatle bakmış ki hiç dökmeden sarayın etrafını dolaşıp kralın huzuruna çıkmış. Kral, “peki.” Demiş. “Bana sarayda gördüğün güzellikleri anlat şimdi”. Adam, kaşığın içindeki yağa odaklandığı için hiçbir şey görmediğini söylemiş. İşte bizim de kaşığımız telefon, yağımız sosyal medya. Elimizden bir türlü düşürmüyoruz. Düşürmemeye gayret ediyoruz ancak farkında olmadığımız bir şey var: Etrafımızdaki hayatı es geçiyoruz. Görmüyoruz. Dokunmuyoruz. Düşünmüyoruz. Kendi küçük dünyamızın kör pencerelerinde kaybolup gidiyoruz. Yani eriyoruz. Ve yolun sonuna vardığımızda elde avuçta hiçbir şey bulamıyoruz.

    Peki bu yıkıcılığın etkisinden kurtulmanın çaresi yok mu? Elbette ki var: Kitap. Evet; motoru, telefonu, televizyonu, interneti, uçağı icat eden zeka; sosyal medyada çırpınan değil, kitap okuyan, düşünen, sorgulayan zekadır. Sorgulamayan, okumayan, düşünmeyen insan kör, sağır ve dilsizdir. Zira köle yalnızca bedensel değil, aynı zamanda zihinsel olarak ele geçirilmiş insandır.