Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının ev sahipliğinde düzenlenen ’Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 2022 Yılı Yol Haritası Toplantısı’, dört bakanın katılımı ile gerçekleştirildi.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının ev sahipliğinde ’Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 2022 Yılı Yol Haritası Toplantısı’ gerçekleştirildi. Toplantıya Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın yanı sıra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ve Sağlık Bakan Yardımcısı Sabahhattin Aydın katıldı. Dört bakanın katıldığı toplantıda, kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda 2022 yılında izlenecek yol haritası ele alındı. Toplantıda konuşan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin kadın cinayetlerini çoğaltmadığını, bu konuda yorum yapan muhalefet milletvekillerinin algı yönetimi yaptığını söyledi.
“Geri çekilme kararı, Türkiye’nin şiddetle mücadeleden taviz verdiği anlamına gelmiyor”
Bütçe görüşmelerinde muhalefet milletvekillerinin “İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiniz dolayısıyla her kadın cinayetinin sorumlusu sizsiniz. Bunun müsebbibi de sizsiniz, hesabını verecek olan da sizsiniz” sözlerini değerlendiren Bakan Yanık, “Geri çekilme kararını hiçbir şekilde Türkiye’nin ‘kadınların korunmasından ve şiddetle mücadeleden taviz verdiği’ anlamında yorumlayamayız. 20 yıllık iktidar sürecimiz Cumhurbaşkanımızın 30 yıllık belki daha fazla siyaset tecrübesi bu konudaki kararlılığımızı, bu konudaki samimiyetimizi, sahiciliğimizi ve bu konudaki irademizi çok net biçimde, hiçbir tartışmaya mahal vermeyecek şekilde ortaya koymaktadır. Kadına yönelik şiddetle mücadele, ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’ diyenlerle ‘öldürür’ diyenler arasında sıkışıp kalarak toplumumuzda bir gerginlik unsuruna dönüştü ve bu sıkışıklığı aşmamız gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi’ndeyken de bu sıkışıklık arasında kaldık, kalktıktan sonra da aynı gerginlik sürüyor. Ama bizim kadına yönelik şiddetle mücadelede artık gerçekçi enstrümanlarla bu sıkışıklığı aşarak, sorunun çözümüne odaklanarak yürümemiz devam ediyor. Yapılan çalışmalarda İstanbul Sözleşmesi’nin yorumundan kaynaklanan farklılıklar sebebiyle amacına ulaşmada da sorunlar yaşandığını, İstanbul Sözleşmesi öncesinde de sonrasında da hep ifade ettik, ediyoruz” açıklamasında bulundu.
“Eskisine göre daha çok şiddete açık hale geldiğini söylemek pek doğru bir bakış içermiyor”
İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılmanın kadına yönelik şiddeti arttırmadığını ifade eden Bakan Yanık, “İstanbul Sözleşmesi’nin varlığı şiddeti artırmıyor ya da aileleri yıkmıyordu. Şiddetin oluşumunun farklı öncülleri ve sosyolojik temelleri bulunur. Değişen toplum yapısı, iletişim teknolojilerinin gelişmesi, internet kullanımındaki yaygınlaşma, hepsi ve daha pek çok başka etken şiddetin sebebi olarak ifade edilebilir. Bu sebeplere inmedikçe şiddet gibi köklü bir sorunu çözmek mümkün değildir. Nitekim hükümetlerimiz olarak kapsayıcı ve bütüncül bir şekilde esasına inerek meseleyi aslında kökünden çözme iradesinin arka planında da bu sosyolojik gerçeklik yatmaktadır. Peki sözleşmeden ayrıldıktan sonra gerçekten şiddet arttı ve kadınlar korunmuyor mu? Hayır, bu da doğru değil. Cumhurbaşkanımız da Türkiye’nin tüm kadınlarının güvenliğini ve haklarını korumaya devam edeceğini sıklıkla vurguluyor ve şiddete sıfır tolerans ilkesiyle mücadelenin ülkemiz gündeminin ilk sıralarında yer alacağının altını çiziyor. Siyasi irade bu yöndeyken, kadınların eskisine göre daha çok şiddete açık hale geldiğini söylemek görüldüğü gibi pek doğru bir bakış içermiyor” değerlendirmesinde bulundu.
Kadın cinayetlerine dair verileri paylaşan Bakan Yanık, “İçişleri Bakanlığının verilerine baktığımızda, 2016 yılında 301, 2017 yılında 353 olan kadın cinayeti sayısının 2018 yılında 279’a düştüğünü görüyoruz. 2019 yılında kadın cinayeti sayısı 336. 2020 yılında 268, 31 Aralık 2021 tarihi itibarıyla da 307’dir. Söz konusu verilere göre kadın cinayetlerinde bu yıl geçtiğimiz yıla göre yüzde 15 artış gerçekleşmiştir. Verilerdeki farklılığın bazı olayları örtmek amacıyla değil, ’kadın cinayetleri’ teriminin tanımsal belirsizliğinden kaynaklandığını ifade etmek isterim. Sivil toplum kuruluşları ile veriler arasındaki farklılık da yine bu tanımlama hususundan kaynaklanan bir durumdur. Bu noktada vurgulamamız gereken bir diğer husus ise kadın cinayetlerinin son zamanlarda arttığı, örneğin 2014 yılından önce bu kadar cinayet olmadığı iddiasıdır. 6284 sayılı Yasa kapsamında her bir kadın cinayeti değerlendirilmekte ve istatistiklere geçmektedir. Verilerin düzenli tutulması bizim hedeflerimiz kapsamındadır. Geçmiş verilerde rakamların düşük olması işlenen cinayetlerin kadın cinayeti kategorisinde değerlendirilmemesinden kaynaklanmaktadır. Tabii ki temennimiz ve gayemiz hiçbir kadın cinayetinin yaşanmamasıdır. Tek bir kadının bile hayat hakkının elinden alınmaması için inatla, ısrarla, özveriyle bir çalışma yürütüyoruz” ifadelerini kullandı.
“İlk defa OECD verileri yakalayan bir ülke konumuna geldik”
Basın mensuplarının 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlayarak sözlerine başlayan Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer de, “Kadına yönelik şiddetle ilgili bakanlıklarımızın bu eylem planı çerçevesinde bir araya gelmesi hakikaten çok kıymetli. Biz de Milli Eğitim Bakanlığı olarak üzerimize düşen görevleri bundan önce yaptığımız gibi bundan sonra da farkındalığı artırarak, 2022 yılında kapasitemizi güçlendirerek bu sürçe tüm desteğimizi vereceğiz. Burada en kritik konulardan bir tanesi de eğitim. Biliyorsunuz son 20 yılda eğitimde devasa bir dönüşüm gerçekleşti. Bu dönüşümün en kritik anahtar kelimelerinden biri kitleselleşme ve evrenselleşme. Okul öncesinden yükseköğretime kadar tüm eğitim kademelerinde çocuklarımızın eğitime erişimi inanılmaz derecede yükseldi. Çok sayıda okul yapıldı, destek yapıldı, öğretmen atandı, öğretmen başına düşen derslik sayısında inanılmaz düşüşler yaşandı. İlk defa İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) verilerini yakalayan bir ülke konumuna geldik” şeklinde konuştu.
“Kadınlarımızın toplumsal statülerinin güçlendirilmesi, eğitim ve istihdam ile doğrudan ilişkilidir”
Eğitimde yaşanan kitleselleşmenin özellikle de kız çocuklarına büyük oranda fayda sağladığına dikkat çeken Bakan Özer, “2014 yılı itibarıyla tüm eğitim kademelerinde kız çocuklarımızın okullaşma oranı yükseldiği gibi özelikle ortaöğretim seviyesinde ve yükseköğretim seviyesinde ilk defa erkek çocuklarının okullaşma oranını geçti. Bu çok kritik bir veridir. Çünkü kadınlarımızın toplumsal statülerinin güçlendirilmesi, eğitim ve istihdam ile doğrudan ilişkilidir. İnşallah bu süreçte yine bakanlık olarak odaklanarak, kız çocuklarımızın özellikle okulöncesi eğitime erişimi ile ilgili çok ciddi bir biçimde birleşimler gerçekleştireceğiz” diye konuştu.
“Son yıllarda mesleki eğitimler ile ilgili yaptığımız açılımlar, kadınlarımızın işgücü piyasasına geçişlerini kolaylaştırma bağlamında çok önemli fırsatlar sunuyor”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın himayelerinde gerçekleşen “Nerede Kalmıştık” projesine de değinen Bakan Özer, “Bu projenin en büyük özelliği, eğitimlerini bir şekilde yarıda bırakmış olan kadınlarımızın Milli Eğitim Bakanlığının sunmuş olduğu imkanlar ile eğitime dahil olmalarıydı. Süreç çok başarılı bir şekilde devam ediyor. Özellikle açık öğretim kurumlarındaki 18 yaş ve üzeri 3-4 yıl bekleme durumunu da güncelleyerek, kadınlarımızın 2 yılda liseyi bitirme iyileştirmesini gerçekleştirdik. Attığımız tüm bu adımlar, kadınlarımızın hakikaten toplumda eğitimlerini tamamlayarak çok daha güçlü olmaları ve istihdamda çok daha kolay işgücü piyasasına erişmeleri anlamında çok önemli bir hale olacağını düşünüyorum. Özellikle son yıllarda mesleki eğitimler ile ilgili yaptığımız açılımlar ile kadınlarımızın işgücü piyasasına geçişlerini kolaylaştırma bağlamında çok önemli fırsatlar sunuyor. Bu süreçleri Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız ile özellikle bu bağlamdaki kadınlarımızın istihdamı ile ilgili de önümüzdeki günlerde çok önemli açılımlar gerçekleştireceğiz” açıklamasında bulundu.
Bakan Özer, öte yandan Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü’ne bağlı kurslarda eğitim gören vatandaş sayısının 2021 yılında 4,6 milyon olduğunu, 2022 yılında bu sayının 10 milyona çıkmasının hedeflendiğini söyledi. Bakan Özer sözlerini, “Kadını yaşatalım ki insan yaşasın” cümlesi ile tamamladı.
“Kadına karşı şiddeti insanlığın tamamına yapılmış bir şiddet olarak değerlendiriyoruz”
Şiddetin her türlüsüne karşı olduklarını söyleyen Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “Kadına yönelik şiddeti amasız, fakatsız reddediyoruz. Kadına karşı şiddeti insanlığın tamamına yapılmış bir şiddet olarak değerlendiriyoruz. Şiddeti meşru göstermeye çalışan her türlü yaklaşımın karşısında durmaya devam edeceğiz. Şiddet sadece bireyleri değil toplumu doğrudan ilgilendirmektedir. Esas itibari ile şiddet doğduktan sonra yapılan çalışmalar devam edecektir ama asıl şiddeti doğuran sebepleri doğrudan ortadan kaldıracak mücadeleyi vermemizdir. Bu hususta Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız koordinasyonunda 6284 çerçevesinde de çok önemli çalışmalar yapılmakta. Diğer tüm birimler, kurumlar bu çalışmaları yapmakta ama bu husus toplumun ortak çabası ile verilecek bir mücadele sonucu başarıya ulaşır” diye konuştu.
“Her mahkeme aile mahkemesi değil”
Kadına yönelik şiddetle mücadelede atılan adımlar hakkında bilgi veren Bakan Gül, “Şiddete maruz kalan biri tedbir için mahkemeye gittiğinde tüm mahkemeler bakıyordu ve ihtisaslaşma söz konusu değildi. Bu konuda tedbir mahkemelerinin kurulmasına 2021 yılının ocak ayında karar verildi. Her mahkeme aile mahkemesi değil. Tedbir kararı vermeye yetkili ihtisaslaşmış yetkili mahkemeler bu konuda kararı veriyor. 763 hakim bu konularda tedbir kararlarını vermekle görevli. Aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadelede konusunda Cumhuriyet Başsavcılıkları bünyesinde belli soruşturma büroları kuruldu. Böylece 81 il ve 134 ilçe adliyesinde bu soruşturma büroları kurulmuş oldu. Böylece savcılık aşamasında da yine ihtisaslaşma amaçlanmış oldu” ifadelerini kullandı.
Eşe karşı işlenen suçlarda cezayı arttıran nedenler artık boşanan eşleri de kapsıyor
Eğitim konusunda da hakim ve savcılara gerekli derslerin verildiğini söyleyen Bakan Gül, son iki yılda 751 hakim ve cumhuriyet savcısına aile hukukundan kaynaklanan davalara bakmaları için eğitim verildiğini söyledi. Bakan Gül, 14 Temmuz 2021’de yürürlüğe giren 4’üncü Yargı Paketi ile eşe karşı işlenen suçlarda cezayı arttıran nedenlerin artık boşanan eşleri de kapsadığını belirtti.
2021 yılında 850 bin vatandaşa adli yardım yapıldı
Hassas davalarda suçlu ve mağdur arasında bir alan oluşturarak ‘Adli Görüşme Odaları’ oluşturulduğunu belirten Bakan Gül, “81 ilde 118 Adli Görüşme Odası bulunmakta. Bu uygulama sayesinde şiddetin faili ile mağduru karşılaşmamakta. Bugüne kadar 40 bin ifade bu şekilde alınmıştır. Maddi durumları el vermeyen vatandaşlar için adalete ulaşmalarını sağlamak adına 2021 yılında 850 bin vatandaşa adli yardım yapıldı” dedi.